12 Temmuz 2015 Pazar

KADİR GECESİ

KADİR GECESİ

DUA

KADİR GECESİ

GÜNAYDIN

KADİR GECESİ

8 Temmuz 2015 Çarşamba

BÖCEĞİN RIZKI

Hazret-i Süleymân (a.s.) bir gün, deniz kenârında oturmuşlar idi. Bir karıncanın geldiğini gördü. Ağzında bir yeşil yaprak tutardı. Deniz kenârına ulaştı. Sudan bir kurbağa çıkdı. O yaprağı karıncadan alıp, denize döndü. Karınca geri döndü.
Karıncadan sordular ki,
- Bunun hikmeti nedir.
Karınca cevâb verdi ki,
-Bu deryânın ortasında, Allahü Sübhânehü ve teâlâ hazretleri bir taş halk etmişdir. O taşın içinde bir böcek halk etmişdir. Beni onun rızkına sebeb etmişdir. Ben her gün o nesneyi, ona yetecek kadar rızkı getiririm. Deniz kenârına ulaşdırırım. Allahü teâlâ hazretlerinin, kurbağa sûretinde yaratdığı bir meleği o rızkı benden alır, o böceğe verir. O böcek, Allahü tebâreke ve teâlâ hazretlerinin kudreti ile, fasîh dil ile söyler ki;
-Sübhânallah ki, beni halk etdi, deniz ortasında ve taş arasında bana mekân verdi. Benim rızkımı unutmadı. İlâhî, ümmet-i Muhammedi ümîdsiz etme!

BOYNUMU EĞMİŞ BEKLİREM

Değerli mimar arkadaşımız Hilmi Şenalp, Türkmenistan'ın başşehri Aşkabat'ta selatin bir cami inşa etmiştir.
...
Bu cami-i şerifin inşaatı devam ederken bir gün Aşkabat'ta mesai arkadaşlarından bir grupla caddede yürüyorlarmış. Önlerine şab-r emred (sakalı çıkmamış bir delikanlı) Türkmenistanlı bir genç çıkmış ve:
"-Bir dakika beyler! Siz Türkiye'den gelmiş olmalısınız, öyle değil mi?"
Hilmi bey ve arkadaşları:
"Evet!" cevabını verince Türkmenistanlı genç:
"-Size bir sual sorabilirem mi?" demiş. Onlar da: "-Buyur, sor!" demişler.
Türkmenistanlı genç:
"-Türkiye'de hatun kişiler başlarını örtirler mi?" demiş. Muhatabları:
"-Evet." Cevabını verince ilave etmiş: "-Bacaklarını örtirler mi?"
Buna da "Evet." karşılığını alınca:
"-Kusura bakman, beyler!ı'. Zannımca siz doğru söylemirsinizl.. Men (ben) tilifisyon seyredirem. Sizin rus­laştığınızı görürem."
ihtimal bu Türkmenistanlı genç "ruslaşmışsıız' sözüyle, "batılılaşmış olmayı” kasdediyordu. Kendi memleketinin şartIarına göre böyle söylüyordu. Sonra ilave etmiş:
"-Halinize bakırem, size müslüman demekte zorlanırem. Hiç güven duymirem. Lâkin düşünürem ki. Cenab-ı Allah birine ruhsat fırsat verip de "Mukaddes Emanetler"i elinizdenaldırmadı. Onları sizde kodi. Bunu düşününce sizin bir gün yeniden adam olacağınıza ihtimal verirem. Lakin ne zaman, bilemirem? Boynumu eğmiş beklirem!.." demiş.
Muhatabları bu arifane cevab karşısında söyleyecek söz bulamamış ve delikanlıyla kucaklaşarak:
"-Ümidin boşuna değildir, kardeş! Milletimizin Allah yolunda sebkat etmiş olan hizmetleri bereketine çok geçmeden umduğun güzel günlere şahid olacaksın. Cenab-ı Allah neye kaadir değil! Bak işte Rusya topsuz-tüfeksiz yıkıldı. Bugünkü hal, adetullah icabıdır. Kainatta kahır ve lütuf bir arada mevcud olup onlar arasında bir galebe nöbetleşmesi vardır. Şu senin gönlündeki güzel ümid o güzel günlere aid mümin ferasetiyle bir sezişten ibarettir. Me'yus olma!" demişler.
Not: . Gayr-i islamı sayısız tatbikattan ruhları bunalarak ümidsizliğe düşen müminlere ithaf olunur.
Kaynak: İthaflı Fıkralar, Kadir Mısıroğlu,  2005 Nisan

BİZ DE VAKTİYLE GÜZEL YİYECEKLERDİK

Halîfe Hârûn Reşîd bir gün Behlül-i Dânâ ile sohbet ederken;

-Ey Behlül! Sana sarayımda bir oda ve hizmetçiler vereyim. Yeter ki bu eski elbiselerden kurtul. Yenilerini giy. İnsanlar arasına karış, dedi.
Bunun üzerine hazret-i Behlül;

-Müsâde ederseniz bir danışayım, dedi.

Halîfe;

-Kime danışacaksın, kimsen yok ki? diye cevap verdi.

Behlül de;
-Ben danışacağım yeri biliyorum, dedi ve oradan ayrıldı.

Hârûn Reşîd arkasından adamlar salıp danışacağı yeri öğrenmek istedi. Behlül gide gide şehir dışında bir mezbeleliğe gitti. Başını eğip bir şeyler dinlermiş gibi yaptı. Bir şeyler söylendi. Daha sonra oradan ayrıldı. Saraya yöneldi. Sultanın adamları ondan önce saraya dönüp hâdiseyi halîfeye bildirmişlerdi. Behlül huzûra girince, halîfe Hârûn Reşîd ona;

-Ey Behlül! Söyle bakalım vereceğin cevâbı, dedi.

Behlül;

-Danıştım efendim. Lâkin insanlar arasına karışmam mümkün değil, dedi.

Halîfe heybetle;

-Ey Behlül! Sen gidip çöplere danışmışsın, haberim oldu, dedi.

Behlül de;

-Doğru söylüyorsun ben de onlara danıştım. Onlar bana cevap verdiler ve;

-Ey Behlül! Biz de vaktiyle en güzel ve nefis yiyecekler idik. Bütün güzellikler bizde idi. Sevgi ve itibarımız çoktu. Ne zaman ki insanlar arasına karıştık. İşte bu hâle geldik. Çöpe atıldık. Sen de sakın insanların arasına karışma,dediler.

Bu sözlerdeki ince mânâları anlayan Hârûn Reşîd: "Haklısın." deyip düşüncelere daldı.

BİR TUĞLASI EKSİK CENNET KÖŞKÜ

Vakti zamanında bir ermiş vardı. Adam bütün hayatını Allah'a ibadet ve tâat içinde geçirdiği için mal ve servet biriktirmemişti. Kendi yağıyla kavrulmuş, kıt kanaat geçine gelmişti. Fakat ömrünün son günlerinde iyiden iyiye geçim darlığına düşmüş ve tâkatten de kesilmişti. 

Bir gün karısı ermişe, geçim darlığından şikayet ederek, "Kocacığım, ne olur, Allah'a dua et de biraz dünyamız genişlesin, ferah kavuşalım" der, ermiş de Allah'a yalvarıp yakararak O'ndan biraz dünyalık ister. 

Kadın odaya girdiğinde bakar ki köşede bir tuğla büyüklüğünde sapsarı bir altın külçe durmaktadır, hemen alıp, "dilediğimiz kabul oldu" diyerek sevinç çığlıkları arasında kocasına gösterir. Kocası da "Al, dilediğin gibi harca karıcığım" der.

O gece ermiş rüyasında kendini Cennette bir tuğlası eksik bulunan altından bir köşkün yanında görür. "Bu köşk kimindir?" diye sorunca melekler, "sizindir" diye cevap verirler. Adam tekrar, "pekâlâ, bunun eksik tuğlası nerede?" diye sorunca, "size gönderdik" cevabını alır. 

Ermiş uyandığında karısına altın külçeyi getirmesini söyler. Külçe gelince de başucuna koyarak şu samimi sözlerle Allah'a el açıp yalvarıp yakarmaya başlar:

"Allah'ım! Bana bahşettiğin altın külçeyi geri sana iade ediyorum. Ne olur kabul buyur."

Allah da altın külçeyi kabul ederek Cennet'teki köşkün eksik yerine koyar.