26 Şubat 2015 Perşembe

BEBEK YALNIZLIĞI

Ailenin tek ve son bebeğiydi. Onsekiz aylık olunca konuşmaya başlamış ve söylediği ilk kelime, hayatta en cok sevdiği kişininki olmuştu:

   ANNE Bebek, aynı bedenin bir parçası olduğunu idrak edemiyordu ama, onu canı kadar sevdiğini ve onsuz yapamayacağını çok iyi biliyordu. Hele hele Yarabbi, sütünü içtikten sonra onun sıcacık kolları arasında uyumak ve uyandığında yine onu baş ucunda görmek, ne doyulmaz bir saadetti.

   Bebeğin bu mutluluğu fazla uzun sürmedi. Annesi, onun masraflarını bahane ederek babasının "şef" olduğu bir bankada çalışmaya başlamış ve;

   "Erkeklere taş çıkartan yaman bir iş kadını" olmuştu. Artık yavrucak, sabahları gözünü açtığında kendisini öpücüklere boğan gül kokulu annesinin yerine, plastik kokulu bir ciklet çiğneyen ve "dadı" olduğunu soyleyen kara-kuru bir kadınla karşılaşıyordu.

   Bu durumda çocuğun yapabileceği tek şey, avazı çıktığı kadar bağırıp ağlamaktan ibaretti. Fakat gözüne dadıdan çok cadı gibi görünen o kadının kemikli parmaklarıyla attığı ustalıklı cimdikler, onu doğduğuna bin defa pişman ediyordu. Bebek bir ay zarfında diğer çocuklardan farklı olarak ağlamamayı öğrenmiş annesine kavuşacağı saatlere kadar dadısıyla birlikte televizyon seyretmeye alışmıştı.

   Babası, nüfus artışını "memleketin geleceği için bir tehlike" saydığından, oldum olası bebeğe soğuk davranır ve ara sıra uzaktan laf atmanın dışında ona pek yüz vermezdi. Bu yüzden yavrucak, tek tesellisi olan annesinin dönüşünü dört gözle bekler ve kucağına atılmakta gecikmemek için dış kapının yanında oyalanırdı. Fakat artık buram buram sigara dumanı kokan annesi, gelir gelmez ev işlerine koyulur ve onu alel-acele doyurduktan sonra, kendi odalarından çıkartıp yan odaya aldıkları yatağına bırakıyordu. Bebek bu durumda yine ağlamamaya çalışır ve eskiden anneciğinden duyduğu o güzelim ninnileri mırıldanarak uykuya dalardı.

   Bebek iki yaşına bastığında, annesi ona kafes içerisinde zıplayıp duran bir muhabbet kuşu hediye etti. Artık yavrucak, asık suratlı dadısının yerine onunla konuşuyordu. "Anne bankaya gitti, anne bankaya gitti", diyerek şikayette bulunuyordu.

   Anne ve babası, bu isabetli hediyelerinden dolayı yavrularının yanlızlık çekmediğine inanıyor, bu yüzden yeni aldıkları arabanın taksitlerini kolaylaştırmak için, tatil günlerinde de mesai yapıyorlardı.

   Kuş, belkide ayrı bırakıldığı sevdiklerine kavuşabilmek gayretiyle günün birinde kafesin açık bırakılan kapısından uçup gitti.

   Son arkadaşını kaybeden bebeğin onu yakalamak için uzanan elleri havada kalmış, uzun zamandır dökülmeyen gözyaşları, inci taneleri gibi ardarda sıralanmıştı. Kuşun uçtuğu yöne doğru mahsun mahsun bakarken:

   KUŞ'DA BANKAYA GİTTİ, diye mırıldandı, KUŞ'DA BANKAYA GİTTİ...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder