 
İSTANBUL'UN FETHİ (29 MAYIS)
  İstanbul, Asya ile Avrupa kıtaları           arasında yer alan doğal güzellikleriyle           ünlü bir kenttir. Tarihi M.Ö. yedinci           yüzyıla kadar uzanır. Şehir, M.Ö. 657           yılında Megaralılar tarafından           kurulmuştur. Devletin Byzas adlı           komutanının adından dolayı şehre,           Byzantion adı verilmişi. M.Ö. altıncı           yüzyılda Perelerin eline geçen Byzantion           için, Atinalılar ve Ispartalılar da           savaşmış. M.Ö. dördüncü yüzyılda           İskender tarafından fethedilen şehir M.Ö.           üçüncü yüzyılda Roma İmparatorluğu           tarafından alınmış. M.Ö. 330 yılında           İmparatorluğun başkenti olan Byzantion’a,           bu kez de Konstantinapolis adı verilir.           M.Ö. 395 yılında Roma İmparatorluğu           ikiye ayrılınca Konstantinapolis, Doğu           Roma İmparatorluğu’nun başkenti olur.
            Stratejik önemi ve tabi güzellikleriyle           herkesin dikkatini çeken şehir, Gotlar,           Ostrogotlar ve Bulgarlar tarafından           defalarca kuşatıldı, fakat alınamadı. Bu           yoğun saldırılar üzerine, İmparator           Anastasiyanus, Silivri’den başlayarak           Karadeniz’e kadar uzayan surları           yaptırdı. Buna karşın saldırılar devam           etti. M.S. 7. ve 8. yüzyıllarda Araplar           tarafından da kuşatıldı. Fakat bu           kuşatmalar da sonuçsuz kaldı. 1203 yılında Haçlı orduları tarafından           zapt edilerek 1261 yılına kadar           Haçlıların elinde kaldı. Bu tarihten           sonra tekrar Bizanslıların eline geçti.           1299 yılında kurulan Osmanlı Devleti,           yavaş yavaş büyüyerek gelişti. Anadolu           ve Rumeli’de genişlemeye devam etti.           Anadolu ve Rumeli’deki topraklarımızın           arasında kalan Bizans, mutlaka           alınmalıydı. Bu amaçla şehir, Osmanlılar           tarafından birkaç defa kuşatıldı. Ama           alınamadı.
  1453 yılında, Padişah II. Mehmet, hocası           Akşemsettin’in de teşvikiyle İstanbul’a           yeni bir saldırı düzenlemeye karar           verdi. Önce, Yıldırım Beyazıt tarafından           yaptırılan Anadolu Hisan’nın karşısına           Rumelihisan’nı yaptırdı. Edirne’de           döktürdüğü balyemez adı verilen büyük           toplarla savaşa hazırlandı.6 Nisan 1453           günü, Osmanlı ordusu Bizans surları           önüne geldi. Bizans İmparatoru           Konstantin, Haliç’i zincirle kapatarak           Osmanlı Ordusu’nun şehre denizden           girmesini önledi. 11 Nisan günü kuşatma           tamamlandı ve top ateşi başladı. Yirmi           gün süren top ateşinden kesin bir sonuç           alınamadı. Şehrin denizden de           kuşatılması gerektiğini düşünen II.           Mehmet, bir gece yetmiş parça gemiyi           karadan yürüterek Haliç’e indirdi.           Bizanslılar, sabahleyin Osmanlı           Donanması’nı Haliç’te görünce büyük bir           korkuya ve paniğe kapıldılar. Haliç’ten           ve karadan yapılan top atışlarıyla           surlarda gedikler açıldı. Bunun üzerine,           29 Mayıs günü bir genel saldırı           düzenlenmesine karar verildi. Hocası           Akşemsettin II. Mehmet’e cesaret           veriyor; Hz. Peygamberin, "Konstantin           elbet fethedilecektir. Onu fetheden           komutan ne iyi komutan ve onun askerleri           ne güzel askerlerdir" sözüyle müjdelenen           komutanın kendisi olduğunu söylüyordu.           Bu inançla 29 Mayıs günü son taarruz           başladı. Çok kanlı ve zorlu bir savaştan           sonra birçok şehit verildi. Bu şehitler           arasında, Bizans surlarına Türk           bayrağını diken Ulubatlı Hasan da vardı.           Nihayet, Mayıs 1453 Salı günü, İstanbul           fethedildi.
  İstanbul’un fethi, hem Türk tarihi için           hem de dünya tarihi için önemli bir           olaydır. Türk tarihi için önemi           İstanbul’un fethiyle, Osmanlıların,           Balkanlardaki ilerlemelerine engel           olacak hiçbir gücün kalmamasıdır.           Avrupa’da ilerleyişini sürdüren Osmanlı           Devleti, büyük bir imparatorluk haline           gelmiştir. Dünya tarihi bakımından ise,           İstanbul’un fethi, Orta Çağ’ın kapanıp           Yeni Çağ’ın açılmasına sebep           olmasındandır. İstanbul, 29 Mayıs 1453           tarihinden 23 Nisan 1920 tarihine kadar           Osmanlı Devleti ’nin başkenti olmuştur.           Bu nedenle Türk ve Dünya tarihini           etkileyen bu önemli fethi, her yılın 29           Mayıs günü, aynı coşku ve sevinçle           kutluyoruz.
            www.belirligunlervehaftalar.com           sitesi olarak Dünya’nın bu en güzel           şehrini bizlere vatan eden Fatih Sultan           Mehmet ve onun kahraman askerlerini           sevgiyle anar dualarımızı göndeririz. 
*İSTANBUL'UN FETİH GÜNÜ GÜZEL SÖZLER* 
           * İstanbul muhakkak fetholunacaktır.           Bunu gerçekleştirecek ordunun kumandanı           ne mutlu kumandan ve askeri ne mutlu           askerdir. (Hz. Muhammed)            * İki büyük cihanın kesinti noktasında,           Türk vatanının ziyneti, Türk tarihinin           serveti, Türk milletinin gözbebeği           İstanbul, bütün vatandaşların kalbinde           yeri olan şehirdir. (Atatürk)            * Dünyaya son kere bakacaksın deseler,           bu bakışı İstanbul’un Çamlıca’sından           isterdim. (Lamartine)            * Ya İstanbul’u alırım, ya İstanbul           beni. (Fatih Sultan Mehmet)  
İSTANBUL'UN FETİH GÜNÜ ŞİİRLERİ*  
BİZANS GÖRÜNDÜ KARŞIDAN
            Geldik surların önüne,  İçimizde garip bir sevinç            Tamamlamışız vuslatın tadını Böyle hiç. 
            Yeditepe kardeş kardeş gülümser,            Boğaz’ın mavi rüzgârları,  Bir esinti sarhoşluğu içinde İstanbul sizin der.
            Elbet bizim olacak İstanbul, İnanmışız,           Denizlerden, dağlardan, ovalardan gelen           Bu nurlu bahar içinde yıkanmışız. 
            Temiz ellerimizde açacak, İstanbul çiçek çiçek. Şimdi surlar önünde dalgalanan bayrak,           Yarın Bizans göklerine yükselecek.
  Arif Hikmet PAR 
FETİH ZAMANI           Havanın mavisinde, denizin yeşilinde                     Bir türkü, Ortaasya’dan beri duymuşuz.                     Anamızın sütünden bayraklara kadar           Yüce fetihle büyümüşüz. 
            Yakmış gecemizi yıldızlar            Burçlardan yana uyanmışız.           Bir yazı gibi tepeler alnında           Yazılmışız, silinmişiz.
            Nur ile kuvvet ile aşk ile           Kaderin büyüsünü bozmuşuz.           Görmüşüz suretini güzelliğin           Koca feleklere görünmüşüz. 
            Cihanın yarısı gök;           Önünde şehit şehit durmuşuz,           Cihanın yarısı İstanbul           Almışız.
  Fazıl Hüsnü DAĞLARCA 
FETİH MARŞI           Yelkenler biçilecek, yelkenler           dikilecek;           Dağlardan çektiler, kalyonlar           çekilecek...           Kerpetenlerle surun dişleri sökülecek...
            Yürü: "Hala, ne diye oyunda oynaştasın?           Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!          
            Sende geçebilirsin yardan, anadan,           serden...           Senin de destanını okuyalım ezberden...           Haberin yok gibidir taşıdığın           değerden...
            Elde sensin, dilde sen... Gönüldesin,           baştasın:           Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!          
            Yüzüne çarpmak gerek, zamanenin fendini,           Göster: Kabaran sular nasıl yıkar           bendini?            Küçük görme, hor görme, delikanlım           kendini 
  Şu kırık abideyi yükseltecek taştasın;           Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!
            Bu kitaplar Fatih’tir, selim’dir,           Süleyman’dır;  Şu mihrap sinanüddin, şu minare           Sinan’dır;           Haydi, artık, uyuyan destanını uyandır!          
            Bilmem neden gündelik işlerle           telaştasın?            Kızım, sende Fatihler doğuracak           yaştasın;
            Delikanlım, işaret aldığın gün atandan           Yürüyeceksin... Millet yürüyecek           arkandan;            Sana selam getirdim Ulubatlı           Hasan’dan...
            Sen ki burçlara bayrak olacak           kumaştasın...            Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!
            Bırak, bozuk saatler yalan yanlış           işlesin!           Çelebiler çekilip haremlerde kışlasın!           Yürü, arslanım, fetih hazırlığı           başlasın... 
            Yürü, hala ne diye, kendinle savaştasın?                     Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!
  Arif Nihat ASYA  
İSTANBUL’UN FETHİ Aştık geçilmez dağlar üstünden           Öyle vakur, öyle heybetli           Vardık ot bitmeyen vadilere           Ayağımız değdi yeşerdi!
            Gönlümüzde büyüklüğü Asya’nın           Yıktı köhneliğini orta zamanın           Zamanın karanlığı ortasında Şimşek örneği parlayan kılıcımız           Nur yağdırdı aydınlık yeni günlere           Eskilik, karanlık düşüverince yere,           Dağlar, denizler misali,           Yol verdi gemilere!
            Sustu kulakları tırmalayan çan;           Burca bayrak dikince Ulubatlı Hasan!
  İbrahim MİNNETOĞLU  
İSTANBUL DESTANI ...var ki İSTANBUL /...yok ki           İSTANBUL
            Sana bilmem hangi yönden bakayım            Gece başka gündüz başka güzelsin           Kâinatta eşsiz tek ve özelsin            Çağlar değiştirdi sevdan İSTANBUL
            Efendimiz malum ezelden tanır            Binlercesi şehrin can kıskanır           Sinende yaşayan cennettir sanır            Cihanda emsalin yok ki İSTANBUL
            Kalbini son defa fethedenlere            Elveda deyip de gitmeyenlere İmkân bulamayıp gelmeyenlere            Engin hoşgörünle kızma İSTANBUL
            Kâbe-i ziyaretgâhların vardır  Şühedadan namazgâhların yardır           Âlem-i insanlar çok arzu-dardır            Sevenin koynunda sar ki İSTANBUL
            Köklü medeniyetlerin evisin            Tarihler boyunca ananevisin           Mukaddesatını yâd el de bilsin            Sırr-ı nikabını aç ki İSTANBUL
            Her dinin mensubu ibadet eder            Havra Kilise ve Cami’ye gider           O insanlar gönül diliyle ne der            Sessiz niyetleri duy ki İSTANBUL
            Tüm insanlar âlâ şeyler yazmışlar            Anlatacak bir söz bırakmamışlar           Nesillere misal hep taşımışlar            Ölçülmez değerin var ki İSTANBUL
            Arz ile deniz ve mehtap bakıyor            Gerçek yıldızlardan taçlar takıyor           Her gönülde sevdan ataş yakıyor            Türlü dillerdesin bil ki İSTANBUL
            Elbet ben de bir gün gelir geçerim  İlahi yasaya ben de naçarım           Yardan ya da senden vaz mı geçerim?            Bir eser de benden al ki İSTANBUL
            Çınlar Cami’lerden ezan(ı)salası  Yıkar nefisleri def-i belası Zeki'midir sanki tek müptelası  Eyyüb Sultan başta say ki İSTANBUL
            Beşiktaş 11.05.02 İSTANBUL  Zeki İ.KIZILIŞIK 
İSTANBUL’UN FETHİNİ GÖREN ÜSKÜDAR            Üsküdar, bir ulu rüyayı görenler şehri!           Seni gıbta ile hatırlar vatanın her           şehri.            Hepsi der: “Hangi şehir görmüş onun           gördüğünü?            Bizim İstanbul’u fethettiğimiz mutlu           günü!”  Elli üç gün en mehabetli temaşa idi o!                     Sanki halkın uyanık gördüğü rüya idi o!           Şimdi beş yüz sene geçmiş o büyük           hatıradan;            Eli üç günde o hengame görülmüş buradan;                     Canlanır levhası hala beşer ettikçe           hayal;            O zaman ortada, her saniye gerçek bir           hal. 
            Gürlemiş Topkapı’dan bir yeni şiddetle           daha  Şanlı namiyle ‘Büyük Top’ denilen           ejderha.            Sarfedilmiş nice kol kuvveti gündüz ve           gece,            Karadan sevkedilen yüz gemi geçmiş           Haliç’e;            Son günün cengi olurken ne şafakmış o           şafak,            Üsküdar, gözleri dolmuş, tepelerden           bakarak,            Görmüş İstanbul’a yüz bin meleğin           uçtuğunu;            Saklamış durmuş asırlarca hayalinde           bunu. 
  Yahya Kemal Beyatlı  
 | 
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder