Üç aylara Girerken
"Her hasenenin sevabı başka vakitte on ise, Receb-i
Şerifte yüzden geçer, Şâban-ı Muazzamda üç yüzden ziyade ve Ramazan-ı Mübarekte
bine çıkar ve Cuma gecelerinde binlere ve Leyle-i Kadirde otuz bine çıkar. Bu
pekçok uhrevî faydaları kazandıran ticaret-i uhreviyenin bir kudsî pazarı ve
ehl-i hakikat ve ibadet için mümtaz bir meşheri ve üç ayda seksen sene bir ömrü
ehl-i imana temin eden şuhûr-u selâsenizi (üç aylarınızı) tebrik ediyoruz."
(Şuâlar, s. 416)
Dinî anlatımda "Şühûr-ü selâse", yani üç aylar
olarak bilinen bu mevsimin girmesiyle birlikte Müslüman ruhları bambaşka bir
hava kaplar. Çünkü bu aylar İlâhî rahmetin coştuğu aylardır. Diğer vakitlerde
iyilik ve ibadetlere on sevap veriliyorsa, Receb, Şaban ve Ramazan aylarında
gittikçe yükselen bir oranda kat kat fazla sevap verilir.
Meselâ, başka
zamanlarda okunan her bir Kur'ân harfi için on sevap yazılmaktadır. Receb ayında
bu sevap yüz olarak yazılır, Şaban'da üç yüzü aşar, Ramazan'da bine çıkar. Cuma
gecelerinde binleri bulur. Kadir Gecesinde de otuz bine ulaştığını düşünürsek,
üç aylardaki mübarek vakitlerin âhiret ticareti bakımından ne kadar kıymetli bir
fırsat olduğunu anlayabiliriz.
Bu bakımdan üç aylar “pek çok uhrevî
faydaları kazandıran ticaret-i uhreviyenin (âhiret ticaretinin) bir kudsî pazarı
ve ehl-i hakikat ve ibadet için mümtaz bir meşheri (sergisi)” olarak
vasıflandırılmıştır. Bilindiği gibi, pazarlar ve fuarlar mühim ticaret yerleri
arasında yer alırlar. Haftanın belli bir gününde belli bir yerde kurulan
pazarda, insanlar her türlü ihtiyaçlarını karşılarlar. O gün sabahtan akşama
kadar pazarın ucuzluğundan istifade etmek mümkündür. Ama o gün pazara gidemeyen
bir insan, aynı şartlar altında alışveriş yapabilmek için bir hafta beklemek
zorundadır. Çünkü pazar bir günlüktür.
Aynı şekilde, üç aylar da yılda
bir defa kurulan ve ahiret ticaretinin yapıldığı pazarlardır. İstifade etmesini
bilenler, bu pazardan büyük kazançlar sağlarlar. Ahirete yönelik amellerini
diğer vakitlere oranla arttırırlar. Daha fazla Kur'ân okurlar, ilme daha fazla
yönelirler, uykularından kısarak ilim ve tefekküre, ibadet ve İslâmî hizmetlere
daha fazla vakit ayırırlar. Hayırlı işlerde birbirleriyle yarış içine girerler.
Böylece, “bu çok sevaplı ibadet ayları”ndan tam bir istifade ile çıkarlar. Bir
mânâda, bu mübarek vakitlerde yapılan manevî hizmetler, insanın ebedî hayatı
için yapılmış en kârlı “yatırım” olur.
Buna karşılık, üç ayların fazilet
ve kıymetinden haberdar olmayıp da değerlendiremeyenler, herkesin istifadesine
açık tutulan çok kârlı bir ticaret imkânından mahrum kalmışlar demektir. Bu
kimseler, aynı imkânı tekrar ele geçirebilmek için bir yıl daha beklemek zorunda
kalacaklardır.
İşte üç ayların ve bu aylardaki mübarek gecelerin büyük
bir coşkunlukla ihya edilmesi bu bakımdan da önem kazanıyor. Çünkü bunlar
şeâirdendir, İslâmın sembolü ve alâmetlerindedir.
Bu açıdan şeâirin
duyurulmasında hem İslâmın izzet ve şerefinin gösterilmesi, hem de İslâmın
mânâsından uzak yaşayan insanlara örnek olunması gibi büyük hikmetler
vardır.
Namazlarda, bilhassa Cumalarda ve Kandil gecelerinde camilerin
mü'minlerle dolup taşması, radyo ve televizyonda Kur'ân ve mevlidlerin okunması,
camilerin mahyalarla (iki minare arasının ışıklı güzel yazılarla) süslenmesi,
hattâ kandil simitlerinin dağıtılması, bu İslâm sembolünü ilân eden huzur verici
hadiselerdir.
Böylece bütün mü'minler âhiret kazancına yöneliyor. Herkes
Allah'ın rızası yolunda sonsuz bir yarışa giriyor. Ve oluşan manevî hava, bütün
bir topluma huzur veriyor. Bu huzur havasından herkes derecesine göre istifade
ediyor. Yapılan ibadetler, okunan Kur'ânlar, Arş'a yükselen ihlâslı dualar,
bitip tükenmek bilmeyen bir şevkle devam ettirilen İslâmî hizmetler, İlâhî
rahmetin celbine vesile oluyor. Ayrıca sırf Allah rızası için ve ihlâsla yapılan
bu hizmetler, günahların, sefahetlerin ve zulümlerin kirlettiği manevî havamızı
temizliyor.
Şu halde, her yıl bizlere ikram edilen bu bulunmaz fırsattan
istifade etmeliyiz. Bunun için, mü'min kardeşlerimizle daha sık bir araya gelip
sohbetlerde bulunabiliriz. Aramızda Kur'ân'ı paylaşıp imkân nisbetinde günlük ve
haftalık hatimler yapmaya başlayabiliriz. Makbul dua ve zikirleri daha çok
okuyabiliriz. İslâmî eserlere daha fazla vakit ayırabiliriz. İslâmın
hakikatlerini yayma ve anlatma hususunda daha fazla gayret gösterebiliriz. Bu
yolda göstereceğimiz en küçük bir gayret, en azından bire yüz netice
verecektir.
Bu arada, üç ayların ve kandil gecelerinin evlerimizde ve
aile fertleri arasında ayrı bir mânâ içinde yaşanması gerektiğini de
unutmamalıyız. Çocuklarımız o manevî havayı soluya soluya büyümelidirler. Bunun
için, mübarek gecelerde onları hediyelerle sevindirip, camilere alıştırmakta
büyük faydalar vardır.
Ayrıca, sabaha karşı seher vakitlerinde uyanık
bulunmaya çalışarak İslâm âlemi için ve mü'min kardeşlerimiz için dualar etmenin
fazilet ve kıymeti sonsuzdur. O feyizli vakitte yapılan duaların kabul ihtimali
çok kuvvetlidir.
Bu bakımdan gerek kendimizin, gerekse diğer
mü'minlerin dünya ve âhiret imtihanlarında başarılı çıkmaları için Cenab-ı Hakka
niyazda bulunmak ve Ondan yardım istemek suretiyle, hem sıkıntı ve musibetlere
karşı sarsılmaz bir dayanak noktası bulmuş, hem de tükenmez bir teselli
kaynağına kavuşmuş oluruz.
Ragaib
Kandili
Regâib, arapça bir kelimedir ve "reğa-be" kökünden gelmektedir.
"Reğa-be", kelime olarak, herhangi bir şeyi istemek, arzulamak, ona karşı
meyletmek ve onu elde etmek için çaba sarfetmek demektir. "Reğîb" kelimesi ise,
"reğabe"'den türemiş olan bir isimdir ve kendisine rağbet edilen, arzulanan,
taleb edilen şey demektir. Müennesi, "reğîbe"dir. "Reğîbe"nin çoğulu da "reğâib"
dir. Kelime olarak "Regâib"in aslı budur.
Regâib kelimesi Kur'an'da
geçmemektedir. Ancak "reğabe"den türemiş olan çeşitli kelimeler, Kur'ân'da sekiz
yerde geçmekte ve "reğabe"nin ifâde ettiği mana için kullanılmaktadır
(el-Bakara, 2/ 130; en-Nisa, 4/ 127; et-Tevbe, 9/59,120; Meryem, 19/46;
el-Enbiyâ, 21/90; el-Kalem, 68/32; el-İnşirah, 94/8).
Terim olarak
Regâib, türkçede kandil geceleri dediğimiz mübârek gecelerden biridir. Hicrî
takvime göre, yedinci ay olan Receb'in, müslümanlar arasında kutsal kabul edilen
ilk cuma gecesidir. Bu gecede Yüce Allah'ın rahmet, bağış ve yardımlarının
dağıtıldığına inanılır.
Hz. Muhammed (s.a.s)'in Receb'in ilk perşembe
gününü oruçla geçirdiği ve cuma gecesinde, bu kandil gecesine mahsus olmak üzere
on iki rekât namaz kıldığı kabul edilir. Fakat bu rivâyetlerin de, herhangi bir
dayanağı yoktur. Müslümanlar arasında, Regâib gecesinde on iki rekât namaz kılma
alışkanlığı, ilk kez on ikinci yüzyılın başlarında görülmüştür. Müslümanlar
arasında mübarek sayılan "Regâib" gecesi ibadetle ihya edilir.
Namazın
kılınması, fıkıh alimleri arasında tartışma konusu olmuştur. Alimlerin
ekseriyeti, aslında böyle bir namazın olmadığı kanaatinde
birleşmişlerdir.
On sekizinci asırda, Regâib geceleri tekke ve
zaviyelerde gösterişli törenlerle kutlanmaya başlandı. Tasavvuf ehli olan
şairler, bu gece için "reğâibiye" adı verilen şiirler yazdılar. Bu şiirlerin
bazıları bestelenerek yapılan törenlerde okundu. Diğer kandil gecelerinde olduğu
gibi, Regâib kandillerinde de minârelere kandillerin asılması gelenek haline
geldi. Halk arasında Regâib gecelerinde ibâdet ve duada bulunma, geceyi kandil
simidi ve şekerlemeleri ile kutlama âdeti yerleşti. Bu gibi âdetler, günümüzde
de varlığını sürdürmektedir.
Regâib gecelerinde dua etmek, tevbe ve
istiğfarda bulunmak, bu geceyi kutsal kabul etmek suretiyle çeşitli ibâdetlerle
geçirmek, genel olarak alimler arasında kabul görmüştür.
Reğâib Kandili,
o beklenen Nebi’nin anne karnında olduğu bir sürece tevafuk eder. Belki de o
sürecin ilk mühim merhalesinin kilometre taşıdır. Halk arasında –hakikate
muhalif olarak- anne karnına düştüğü gece olarak bilinen Reğâib Kandili, bazı
âlimlerce annesi Âmine Hatun’un Peygamberimiz’e hamile olduğunu farkettiği,
belirtileri yakaladığı gecedir. Bediüzzaman Hazretleri ise Reğâib gecesinin
Zât-ı Ahmediye’nin terakki hayatının başlangıcının ünvanı olduğunu; Mi’rac
gecesinin de Zât-ı Ahmediyenin terakki hayatının zirve noktasının ünvanı
olduğunu bildirmektedir. Reğâib’in kudsiyetini vurgularken de, Hazret-i
Risalet’in (sas) bir derece bir cihette âlem-i şehadete (ana rahminde dünyaya)
Reğâib gecesi teşrif ettiklerini haber vermektedir. (Nursi, Sikke-i Tasdik-i
Gaybi, s.206, 207)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder