MUĞLA EFSANELERİ
KIZKUMU EFSANESİ
Muğla'nın Marmaris İlçesi'nin Orhaniye Koyu, eşsiz bir doğa oluşumuyla meşhurdur. Koyun ortasında batık bir patika gibi uzanan 600 metre boyundaki kıyı, Kızkumu adıyla anılır. Kızkumu'nun oluşumuna dair bir efsane anlatılır. Efsaneye göre eski zamanlarda bir kralın kızı, fakir balıkçıya aşık olur. Ancak kral, kızını balıkçıya vermez. Kralın kızı, balıkçı sevgilisiyle gizli gizli buluşur. Birileri kızının balıkçıyla buluştuğunu, 'Balıkçı denizden geliyor, kızınız kumsalda onu bekliyor, ışıkla yerini işaret ediyor. Delikanlı da ışığa geliyor ve kızınız ile delikanlı gün ağarana kadar aşk oyunlarına dalıyor' sözleriyle Kral'a anlatır.
Bunları duyan Kral öfkelenmiş. Bir gece kızını kumsalda yakalatan Kral, askerlerine de ışıkla balıkçıya işaret vermelerini emretmiş. Delikanlı ışığı görünce atlamış kayığına kumsala doğru kürek çekmeye başlamış. Derken kız askerlerin elinden kurtulmuş ve sevgilisini kurtarmak için koşmaya başlamış. Ama sevgilisinin kayığına varması imkansızmış. Atmış kendini sulara ve o anda bir mucize gerçekleşmiş. Kızın adım attığı her yer kuma dönüşürken, peşinden koşan askerler, denize gömülmüş.
Kız kayığa kadar koşmuş ancak tam iki sevgili kavuşacakken, bir okçu delikanlıyı hedefleyip sallamış okunu. Ok gelip delikanlıya sarılan kızı bulmuş. Kızın bastığı yerde ortaya çıkan kumlar, kan suya karışınca kırmızıya boyanmış. Delikanlı ise almış yaralı sevgilisini gitmiş. Bir daha da onları ne gören olmuş ne de duyan.
Buranın çok ilginç bir hikayesi var. Hatta bu hikayenin alternatifleri de
var. Fakat yerli halkın bildiği ve bugün hala inandığı ve anlattığı
efsaneye göre, bir zamanlar yöreyi sık sık ziyaret eden korsan baskınlarının
birinde, bölgede sözü geçen ailenin güzeller güzeli kızı korsanlardan kaçarken,
eteğine doldurduğu kırmızı kumları denize saçarak, denizin içine doğru aynı
yönde koşmaya başlar. Eteğindeki kumları döktükçe kumlar yayılır ve yol şeklini
alır ve nihayet kum azalır ve bittiği yerde de peri kadar güzel kız kaybolur!
Kızkumu' nun ucunda bu güzel kızın mezarının olduğuna inanılır. İşte o günlerden
bugüne, bölge kızkumu ismiyle anılıyor. Yöre sakinleri ve turistler, denizin
içinde garip şekilde uzanan, iki yanı derin kum sette yürürken, dilek tutuyor.
Tuttukları dileklerinin de gerçekleşeceğine inanıyor. Plaj ve kafeteryasıyla,
jeep safari yolcularının da duraklarından olan Kızkumu, gün batımında kuğu gibi
süzülerek koya giren yatlarla bütünleşerek görsel lezzetler sunuyor.
Denizin her zaman çarşaf gibi olduğu bir koy Orhaniye. Bir yanda
irili ufaklı tekneler koya süzülüyor, bir yanda da denizin üstündeki kumda
insanlar yürüyor. Sanki, o dev guletleri tutuverecekler gibi...
Orhaniye, etrafı dağlarla çevrili göl
görünümlü bir koy olduğu için, durgun suda her türlü spor yapılabiliyor.
Kıyılar dalmaya elverişli. Ayrıca
iskeleden kiralayabileceğiniz tekne ile, kürek çekip olta balıkçılığı
yapabilirsiniz.
Gezi tekneleriyle, arzuya göre Çubucak Orman
Kampı, İnbükü Koyu diğer ismi ise Emel Sayın Koyu bunun sebebide bu koyda
denizin renginin Emel Sayının göz rengine benzemesidir, Kamelya Adası, Dişlice
Adası, Artur Koyu, Bencik, Selimiye gibi güzel mekanları gün boyu gezebilirsiniz.
Selimiye köyüne yarım saat mesafedeki Kamelya Adası, hem konumu hemde antik
kalıntılarıyla çok hoş bir görüntü sergiliyor. 1800 yıllık manastırın tabanında
siyah, beyaz ve gri taşlardan döşenerek yapılmış iki panterin tuttuğu güneş
mozaiği görülmeye değer. Hisarönü körfezinin en güzel görüntülerinden biride
volkanik yapıdaki Dişlice Adasıdır. Girintili çıkıntılı kayaların arasında
yalnız kalmak isteyen aşıkların saklanabilecekleri yerin fazlalığından olsa
gerek Dişlicenin bir adıda Aşk Adasıdır.
KAMELYA ADASI DİŞLİCE ADASI
ÖLÜDENİZ
Ölüdeniz adı verilen koya, denizden dar bir boğazla girilmektedir. Boğazın iki yanındaki sarp yamaçlar çam ağaçlarıyla kaplıdır. Bu yüzden görülmesi oldukça güçtür. Açık denizden doksan derecelik bir dönemeçle ak bir kumsala varılır, daha sonra da döne döne, bir göl görünümündeki koya girilir. Yörede bu şaşılası yere ilişkin şu efsane anlatılır:
Balıkçılıkla geçinen bir baba-oğul, günün birinde bu sarp kayalar karşısında fırtınaya tutulur. Oğul, kayalıklara yaklaşırlarsa, bir koya sığınabileceklerini söyler, karaya yaklaşmaya başlar. Babaysa kayalara çarpmaktan korkmakta, burada koy olamayacağını yineleyip durmaktadır. Aralarında tartışma çıkar. Baba, tam kayaya çarpacaklarını sandığı an, bir kürek vuruşuyla oğlunu denize yuvarlar. Dümene geçtiğinde bir de bakar ki deniz dönerek dümdüz bir koya açılmakta. Koya girer, ama yıkılmıştır. Oğlunun acısıyla o da canına kıyar. Söylenceye göre Ölüdeniz’in çevresinde insan yüzünü andıran bir kaya vardır. Bu kaya, oğlanın taşlaşmış başıdır. Fırtınalı havalarda “buraya gelin” diyerek gemicilere yol gösterir.
Sarı ana Efsanesi
Sarı Ana Marmaris'te yaşayan Hak katında nazı geçer bir ulu kişidir.İyiliğiyle hoşgörüsüyle herkesin çevresindekilerin sevgisini kazanmıştır.
Günün birinde Kanuni Sultan Süleyman ,Rodos seferi için Marmaris'e gelir."Kentin Ulu'su kimdir? kimin duasını talep edelim," diye sorar.Sarı Ana'yı söylerler.Yanına varır elini öper.Sarı Ana bir tek sarı ineğiyle bütün orduyu doyurur.Kanuni Sultan Süleyman sorar: "Sarı anam deyiver Rodos'u alacakmıyız? " Sarı Ana'nın yanıtı şöyledir."Ordunda kimsenin yanında haram nesne yoksa zafer senindir." Kanuni meraklanır:"Bunu nasıl anlayacağız,Sarı Anam,bize bildir," der.Sarı Ana'da "Şimdi armut mevsimidir.Askerlerin torbasına baksınlar.Armut varsa bu,Marmaris bahçelerinden toplanmış haram nesnedir.Ancak benim de bir dileğim var.Torbasından haram çıkana bir şey yapmayacaksın.Onu gazadan alıkoy.Bu ona en büyük cezadır" der.
Kanuni torbaları aratır.Birkaçından armut çıkar.Sahiplerini memleketlerine gönderir.Sefere çıkar.Rodos'tan zaferle döndüğünde,Sarı Ana'nın elini öper,gönlünü alır.
Sarı Ana yöre halkının inancına göre balıkçıların ,denizcilerin koruyucusudur.Denizde zor durumda kalanlar ondan medet umarlar oda yardımlarına koşar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder