Çıkdım gezeceğim diye evden,
Yürüdüm taa dedemlerin tarlaya,
Sıcakdan bunaldım,yandı içim,
Serin bir yer arıyor gözlerim,
Birden aklıma geldi akan çeşme,
Attım kendimi ona varayım diye,
Karşıdan gördüm bizim çeşmeyi,
Vardım gittim serinleyeyim diye,
Ayaklarım yanıyor,attım ayakkabıları,
Başladım onları yıkamaya,
Ellerimi,ayaklarımı yıkadım,
Su öylesine soğuk,öylesine serin,
Tıpkı senin serinliğin gibi,
Tarladan dönerken şehre,
Ne
güzel şey yeşilin rengi,
Ve gün ağır ağır batmaya başlamakda,
Yamacın kuytusuna sokulmuş güneş,
Ufacık bir parça gibi görünüyor akan dere...
Ağaçlara konmuş bir kaç yaban güvercini,
Ayaklarım yorgun,gönlüm yorgun,
İşte aklımda sen,fikrimde sen,
Günlerden pazartesi,
Samanlıkta bağrışan kuzuların sesi,
Karşıdan gelen ayşe ve geline fadime,
Ellerindeki bakraçda görülüyor,
Kıpkırmızı el büyüklüğünde kirazlar,
Köşeleri dönerken ben,
Bisiklete binmiş üç ,beş çocuk,
Karşıda saç örgülü,ip atlayan kızlar,
Elinde bastonuyla ağır ağır geliyor dedem,
Cami avlusunda adanmış tavuklu pilavı,
Yeğen eli kaşıklılar....
Sokakda ki kahvede oyun oynuyor,adamlar,
Gün kararmakda,acele acele giden ben,
İşte sen öyle bana ışık saçarak yol gösteren,
Bilmiyor ne zaman bitecek bu kara sevda,
Fırından geliyor mis gibi ekmek kokuları,
Dizlerimin bağı çözüldü yürümekden,
Karşı evden geliyor ağlayan bebeğin sesi,
Ve evlerden gelen mis gibi yemek kokuları,
Yalnızlık mı bana arkadaş yoksa sen mi?
Yaşamak düğünse, sen yoksun neden?
Seni bekleyen sol tarafım ağlamaklı,
Güler mi yüzüm sen gelmeyince bana yar?
Bu sana sitem değil sana olan özlemim...
Bir teneffüssün verdin,bitmemecesine..
Dört ve daha fazla matemetikde bilinmeyen işlem gibi,
Biz de girmişiz senle aşkın çıkmazına....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder